Sağlığın Önemi ve Hasta Ziyareti

SAĞLIĞIN ÖNEMİ VE HASTA ZİYARETİ BİTLİS TV
1. Beden İnsana Emanet Olarak Verilmiş Bir Nimettir. Sağlığı Korumak, Nimetin Gereğidir. Sağlık Ve Afiyetten Ne Anlamalıyız?
İnsanın var olduğu günden beri bütün dinlerin ortak amaçları, Zarurat-ı Hamse dediğimiz 5 temel hususu korumaktır. Aklı, canı, nesli, dini ve malı korumak… İslam dininin hedeflerinin en önemlilerinden ikisi de aklı ve canı korumaktır. Allah, insanı en mükemmel şekilde yaratmış, her türlü nimetten istifade etme hakkını vermiş ve yeryüzünün halifesi kılmıştır. İnsanı böyle değerli kılan Allah, ona bu değeri akıl vermesiyle ortaya koymuş ve muhatap kabul ederek imtihana tabi tutmuştur. Beden ve ruh yapısından müteşekkil olan insan her türlü nimete mazhar kılınmıştır.
وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَةَ اللّهِ لاَ تُحْصُوهَا إِنَّ اللّهَ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Allahın nimetlerini saymaya kalksanız sayamazsınız” (Nahl,18)
İnsan verilen nimetlerin başında beden gelmektedir. İnsan, eminlik vasfıyla Allah emaneti olan beden, dolayısıyla sağlığını korumak, aklını muhafaza etmekle yükümlüdür. O halde insan, dinin prensiplerini esas alarak beden ve akıl sağlığına gereken önem vermek durumundadır. Çünkü sağlık, hem mutlu yaşamanın, hem de maddi ve manevi sorumluluğu yerine getirmenin alt yapısını oluşturmaktadır.
Zira efendimiz: “Afiyet ve sağlığınızdan ötürü Allah’a hamd ediniz. Ve hastalıktan önce sıhhatinizin kıymetini biliniz. İman müstesna, hiçbir kişiye sıhhatten daha hayırlı bir nimet verilmemiştir.” (Mişkat’ül Mesabih, hadis no: 5174) buyurarak sağlığın ne büyük bir nimet olduğunu ortaya koymuştur.
Normal şekilde hayat sürmek afiyet üzere bulunmaktır. Doğal olan durum, fıtratın gereği olarak bedeni muhafaza etmektir.
Kanuni sultan Süleyman bir nefes alıp verecek kadar sağlık içinde olmanın; dünyanın bütün imkânlarından daha değerli olduğunu şöyle ifade eder.
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”
ثُمَّ لَتُسْپَلُنَّ يَوْمَئِذٍ عَنِ النَّعٖيمِ
“Nihayet o gün (dünyada yararlandığınız) nimetlerden elbette ve elbette hesaba çekileceksiniz.” (Tekasür 8)
2. Sağlığın Önemi Nereden Gelmektedir?
نِعْمَتَانِ مَغْبُونٌ فِيهِمَا كَثِيرٌ مِنَ النَّاسِ: الصِّحَةُ وَالْفَرَاغُ
İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“İki (büyük) nimet vardır. İnsanların çoğu onlar hususunda aldanmıştır: Sıhhat ve boş vakit” (Riyazü’s-Salihin, Hadis No:98)
Her şey sağlıklı olmakla mümkündür. Efendimiz sağlığın önemini en veciz şekliyle bizlere ifade ediyor:
كلُّ سُلامَى من النّاسِ عليه صدقةٌ، كلَّ يومٍ تطلعُ فيه الشمسُ.
Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Güneşin doğduğu her yeni günde kişiye, her bir mafsalı için bir sadaka vermesi gerekir.” (Buhârî, Cihâd 72)
Beyin, akıl, göz, kulak, kalp, burun, parmaklar, dil, mide, nefes borusu, kan, damarlar, ciğerler, safra kesesi, dalak, börekler, bağırsaklar, kollar, bacaklar, dişler…
“Sizlerden her kim vücutça sağlıklı; nefsinden ve malından, korkusuz ve huzurlu; günlük yiyeceği de yanında olarak sabahlarsa, sanki dünyanın bütün nimetleri kendisinde toplanmış gibi olur” (Tirmizi H no:2346)
اِغْتَنِمْ خَمْسًا قَبْلَ خَمْسٍ: شَبَابَكَ قَبْلَ هَرَمِكَ
وَصِحَّتَكَ قَبْلَ سَقَمِكَ وَغِنَاءَكَ قَبْلَ فَقْرِكَ وَفَرَاغَكَ قَبْلَ شُغْلِكَ وَحَيَاتَكَ قَبْلَ مَوْتِكَ.
Beş şey gelmeden, beş şeyi ganimet bil: 1-Yaşlılıktan önce gençliği, 2-Hastalıktan önce sağlığı, 3-Fakirlikten önce zenginliği, 4-Meşguliyetten önce boş vakti 5-Ölümden önce hayatı
أخذ رسُولُ اللّهِ (صلعم) بِمَنْكِبِي وقالَ كُنْ في الدُّنْيَا كأنَّكَ غريبٌ أو عابرُ سبيلٍ .وكان ابن عمر رضى اللّه عنهُما يقولُ: إذَا أمْسَيْتَ فَلا َتَنْتَظِرِ الصَّبَاحَ، وإذَا أصْبَحْتَ فَلا تَنْتَظِرِ المسَاءَ، وخُذْ منْ صحّتِكَ لمرضِكَ، ومنْ حياتِكَ لموْتِكَ.
” İbn Ömer (r.a.)’den rivayet edilmiştir: Rasûlullah (a.s) omzumdan tuttu ve:
“Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol” buyurdu. İbn Ömer (r.a) şöyle diyordu:
“Akşama erdin mi, sabahı bekleme, sabaha erdin mi akşamı bekleme. Sağlıklı olduğun sırada hastalık halin için hazırlık yap. Hayatta iken de ölüm için hazırlık yap.” (Buhârî, Rikak 2; Tirmizî, Zühd 25, (2334).)
• Sağlık, insanlık melekelerini tam olarak yerine getirmemizi sağlar.
• Çalışma hayatımızı, iş ve işlemlerimizi kolaylaştırır.
• Kendi ihtiyaçlarımızı rahat bir şekilde yapmamızı sağlar.
• İbadetlerimizi gereği gibi yerine getirebiliriz.
• Mutlu ve huzurlu olmanın sebeplerinden biri sıhhat ve afiyettir.

3. Hastalıkta Şifada Allah’tandır
a. İnsanlara sıkıntıları veren Allah’tır. Dünya hayatı imtihandır.
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَىْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرٖينَ
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!” (Bakara 155)
وَاِنْ يَمْسَسْكَ اللّٰهُ بِضُرٍّ فَلَا كَاشِفَ لَهُ اِلَّا هُوَ
“Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa, onu kendisinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır verirse, (bunu da geri alacak yoktur). Şüphesiz O herşeye kadirdir.” (Enam 17)
اِنْ اَرَادَنِىَ اللّٰهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهٖ اَوْ اَرَادَنٖى بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهٖ
“De ki: Öyleyse bana söyler misiniz? Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, O’nun verdiği zararı giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar O’nun bu rahmetini önleyebilirler mi?”(Zümer 38)
وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِنٖينَ
“… sizi onlara galip kılsın ve mümin toplumun kalplerini ferahlatsın.” (9.14)
b. Hz İbrahim Peygamberin Duasına hep birlikte kulak verelim
Kur’an-ı kerim İbrahim aleyhisselamın diliyle hastalığı ve şifasını verenin Allah olduğu gerçeğini bizlere bildiriyor:
وَالَّذٖى هُوَ يُطْعِمُنٖى وَيَسْقٖينِ وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفٖينِ
“Beni yediren, içiren O’dur. Hastalandığım zaman bana şifa veren O’dur.” (şuara 79,80)
c. Hz Eyüp Peygamberin çekmiş olduğu hastalık ve sıkıntıları hatırlayıp onun duasına kulak verelim
Eyyub peygamberin bedenine, malına ve ev halkına bela isabet etmiş ve 18 yıl sıkıntılı günler geçirmiştir. Eyyub (a.s), hastalığının ve sıkıntısının iyileşmesi için Allah’a dua etmiş,
وَاذْكُرْ عَبْدَنَا اَيُّوبَ اِذْ نَادٰى رَبَّهُ اَنّٖى مَسَّنِىَ الشَّيْطَانُ بِنُصْبٍ وَعَذَابٍ
اُرْكُضْ بِرِجْلِكَ هٰـذَا مُغْتَسَلٌ بَارِدٌ وَشَرَابٌ
“(Resûlüm!) Kulumuz Eyyub’u da an. O, Rabbine: Doğrusu şeytan bana bir yorgunluk ve eziyet verdi, diye seslenmişti. Ayağını yere vur! İşte yıkanacak ve içilecek soğuk bir su (dedik).” (Sad, 41-42)
Allah’ın emri üzerine ayağını yere vurmuş çıkan sudan içip yıkanmış, iç ve dış bütün hastalıkları iyileşmiş ve sıkıntıları gitmiştir.
Bu durum bize bir gerçeği ifade ediyor, oda şifa için çeşitli vasıta ve vesileler vardır. Sabırla bunları aramak ve uygulamak gerekir.
d. Her Hastalığın Tedavisi Vardır
إنَّ اللّهَ تَعالى أنْزَلَ الدَّاءَ وَالدَّوَاءَ، وَجَعلَ لِكُلِّ دَاءٍ دَوَاءً، فَتَدَاوَوْا وَلَا تَتَدَاوَوْا بِحَرَامٍ
Ebu’d Derda (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
“Allah Teâlâ, hastalığı da ilacı da indirmiştir. Ve her hastalığa bir ilaç var etmiştir. Öyleyse tedavi olun. Ancak haram olan şeyle tedavi olmayın.” (Ebu Dâvud, Tıbb 11, Tirmizî, Tıb, 2)
Bedeviler: Ey Allah’ın Resûlü! Hastalanırsak tedavi yoluna gidelim mi?
Resûlullah (s.a.v.), şöyle buyurdu: “Tedavi olun, ey Allah’ın kulları. Çünkü Allah yarattığı her bir hastalık için mutlaka şifasını (devasını) yaratmıştır. Ancak bir hastalık müstesnadır” buyurdular. Bunun üzerine o hastalık nedir? Ey Allah’ın Resûlü dediklerinde; “O İhtiyarlıktır” buyurdu. (Tirmizi, C.2. H.no:2038)
Müslüman, hastalıktan kurtulmak için tedavi yollarını aramalıdır. Zira hastalığı veren Allah, şifasını da yaratmıştır. Sevgili Peygamberimiz hastalandığında tedavi olmuş ve ümmetine de tedavi olmalarını tavsiye etmiştir.
Doktorlar, ilaçlar, gıdalar, dualar, kuranlar, zikirler… tedavi yolları çok farklı olabilir. Öncelikle hastalanmamaya gayret etmek gerekir. Hastalanınca uygun tedavi yollarına müracaat etmek gerekir. Zira doktorlar Allah’ın şifa elidirler. Onlar hastalığı belirler, uygun teşhisi koyar ve gerekli ilaçları uygun dozlarda yazarlar. Eczacılar uygun olan ilaçları verirler ve hasta şifasını Allah’tan bekleyerek bunları uygular.
e. Dua Ve Kuranla Tedavi
سُئِلَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أرَأيْتَ أدْوِيَةً نَتَدَاوَى بِهَا وَرُقًى نَسْتَرْقِي بِهَا وَتُقى نَتَّقِيهَا هَلْ تَرُدُّ مِنْ قَدَرِ اللّه شَيْئاً؟ قَالَ: هِيَ مِنْ قَدَرِ اللّهِ .
Ebu Hizâme radıyallahu anh anlatıyor: “(Bir gün, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a: “Tedavi için kullandığınız ilaçlar” şifa isteğiyle okunan dualar ve (düşmanlardan) korunmak için kullandığımız koruyucu şeyler hakkında ne dersiniz, bunlar Allah’ın kaderinden bir şeyi geri çevirip değiştirir mi?” diye sormuşlardı.”Bu saydıklarınız da Allah’ın kaderindendir” diye cevap verdi.“ (İbn. Mace, Tıbb 1, ( II,1137))
Fiili dua olan tedavimizi yaptırmanın yanı sıra sözlü duamızı da eksik etmemeli, bize gelen hastalıklar için sabrederek, “Ey Rabbim! Şifa veren sensin bana şifa ver” diye duada bulunmalı, Kuran okumalıyız. Çünkü Kuran Müminlere ayrıca bir şifa olarak ta indirilmiştir.
يَا اَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَتْكُمْ مَوْعِظَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَشِفَاءٌ لِمَا فِى الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنٖينَ
“Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdekine bir şifa, müminler için bir hidayet ve rahmet gelmiştir.” (Yunus 57)
“İlacın en hayırlısı Kur’an’dır.” (İbn-i Mâce, C.9. H.no:3533)
اللَّهُمَّ ربَّ النَّاسِ ، أَذْهِب الْبَأسَ ، واشْفِ ، أَنْتَ الشَّافي لا شِفَاءَ إِلاَّ شِفَاؤُكَ ، شِفاءً لا يُغَادِرُ سقَماً »
Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, aile fertlerinden biri hastalanınca, sağ eliyle hastayı sıvazlar ve şöyle dua buyururdu:
“Bütün insanların rabbı olan Allahım! Bunun ıstırabını giderip, şifa ver. Şifayı veren ancak sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Buna, hiçbir hastalık izi bırakmayacak şekilde şifa ihsan et!” (Riyyazü’s Salihin C.4, Hadis:904; Buhârî, Merdâ 20,38,40; Müslim, Selâm 46-49)
«… بِسمِ اللَّهِ ثَلاثاً وَقُلْ سَبْعَ مَرَّاتٍ : أَعُوذُ بِعِزَّةِ اللَّهِ وَقُدْرَتِهِ مِن شَرِّ مَا أَجِدُ وَأُحاذِرُ »
Ebû Abdullah Osman İbni Ebül-Âs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, (müslüman olduğundan beri) vücüdunda hissettiği bir ağrıdan dolayı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e şikâyette bulundu. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de ona şunu tavsiye etti:
“Vücudunun ağrıyan yerine elini koy ve üç kere “bismillah” de, yedi kere de ‘bendeki bu hastalığın şerrinden ve ileride yenileyip elem ve hüzün vermesinden Allah’ın izzet ve kudretine sığınırım’ de!” (Riyyazü’s Salihin C.4, Hadis:907, S.512; Müslim, Selâm 67)

4. İslam Dini, sağlığı Korumak İçin Ne Tür Tedbirler Almıştır?
a. Beş Zaruri Husus içerisinde canın ve aklın korunmasını saymış ve bunlara gelecek her türlü zararı haram kılmıştır.
b. Sağlık İbadetler İçin Şart tutulmuş, hac ibadeti için sağlık gerekir. Namazın tam manasıyla eda edilebilmesi sağlığa bağlıdır. Tadili erkan sağlıkla mümkündür. Oruç tutabilmek için sağlıklı olmak şarttır. Nice şeker hastaları, kanser ve böbrek hastalarımız var oruç tutmak istiyorlar ancak buna muktedir olamıyorlar.
c. Temizlik İmanın Yarısı kabul edilmiş, birçok ibadetin ön şartı olarak değerlendirilmiştir. Namaz için abdest almak şarttır. Abdestin geçerli olması temizliğe bağlıdır. Hadesten taharet ve necasetten taharet olmaksızın namaz geçerli olmaz.
d. Kişinin gusül gerektiği zamanlarda gusletmesi,
e. Beş vakit, cuma ve bayram namazları için abdestini alması,
f. Vücudun gerekli yerlerini örtmek
g. Bedeninde, elbisesinde ve namaz kılacağı yerlerdeki pislikleri gidermesi (Hadesten Taharet Ve Necasetten Taharet) namazın farzlarındandır
h. Kasık ve koltuk altlarının temizlenmesi, Tırnakların kesilmesi ve temiz tutulması,
i. Pis ve kirli ortamlardan uzak durmak, Temiz bir ortamda yaşamak
j. Küçük ve büyük abdestten sonra taharet alınması,
k. Uykudan uyanıldığında, Yemekten önce ve sonra ellerin yıkanılması, Ağız ve diş sağlığı için Dişlerin her zaman temizlenmesi,
l. Evlerin, işyerlerinin ve çevrenin temiz tutulması,
m. Zararlı Şeylerden Uzak Durmak emredilmiş, böylece sağlığın korunması hedeflenmiştir. Sigara, İçki, domuz eti, laşe vb. yemek içmek insan vücuduna zararlı olduğu bilimce de tespit edilmiştir.
n. Bulaşıcı ve salgın hastalıklardan korunmak, Zamanında tedaviye başvurmak, Sağlık kurallarına uymak, Enfeksiyon ve mikrobik hastalıklar için çözüm bulmak
o. Haramlardan Sakınmak gerektiği kesin bir dille ifade edilmiştir. Kumar, faiz, zina, livata ve adet günlerinde cinsel ilişkiden sakınmak
p. Trafik işaret ve İş Yeri Kurallarına Uyulması
q. Sıcak-Soğuğa Dikkat
r. Yemeklerde tıka basa yenmemesi, haram ve helale dikkat, israf edilmemesi, İyi beslenmek (“İnsanoğlu mideden daha kötü bir kap doldurmamıştır. İnsanoğluna, belini doğrultan bir kaç lokma yeter. Eğer yemek istiyorsa, midenin üçte biri yiyecek, üçte biri içecek ve üçte biri de hava içindir.” (İbn-i Mace, H.no:3349))
s. Ruh Sağlığı İçin İman Ve İbadet etmenin gerektiği, Salih amellere yönelinmesi gerektiği vurgulanmıştır
t. Güçlü Mümin Zayıf Müminden Hayırlıdır hadisiyle Müslümanın her alanda güç ve kuvvet sahibi olması gerektiği vurgulanmış
u. Seyahat etmek ve öfke anında mekân değiştirmek, Aşırılıklardan sakınmak
Sevgili peygamberimizin işaret ettiği sünnetlerdendir.
وَلاَ تُلْقُواْ بِأَيْدِيكُمْ إِلَى التَّهْلُكَةِ “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın” (Bakara, 195)
Yüce dinimiz ruh sağlını koruyucu birçok tedbir almıştır.
 Allah’a iman etmek, Tevekkül inancıyla yaşamak, Başımıza gelen olayları sabırla karşılamak, İnançsızlık, haset, kin ve intikam hissi, öfke, yalan gibi duygulardan uzak durmak,
 Dünya malı ve makam hırsı, Kıskançlık gibi hususlar ise ruhu yıpratıcı duygulardandır.
 Ruhu koruma altına almak için abdest, namaz, oruç tavsiye edilmiş,
 Kuran okumakla da ruhun sükûnete erdirilmesi arzu edilmiştir.
5. Sağlığı Bozan Durumlar Nelerdir?
a. Makineleşmenin getirdiği olumsuzluklar
b. Akıl zayıflığı
c. Dünya hırsı
d. Haramların etrafı kuşatması
e. Beden Sağlığına önem verilmemesi
f. Ruh Sağlığı- manevi hastalıklar (İnançsızlık, Haset, Kin Ve Nefret, Öfke Ve İntikam Hissi, Makam Ve Mevki Hırsı, Dünya Ve Dünyalığa Meyil, Şehvet Ve Haramlar)
6. Hasta Kimselerin Psikolojik Yapıları Nasıldır? Nasıl Olması Gerekir?
Hastalık insan için bir imtihan vesilesi Ve sabır ibadetidir. İstenen insanın hastalıklara mübtela olmamasıdır. Ancak durum böyle değildir. İnsan bazen kendi kendine zarar vermek suretiyle bazen de çevre şartlarından bazen de elinde olmayan bilinmedik sebeplerle bir takım hastalıklarla karşılaşabilir. Bu durumda hasta olan insan hangi haleti ruhiye içerisinde olmalıdır? Şikâyet etmesi bir çözüm müdür? Nasıl olursa Allah’ın imtihanından geçer? Bu hususlar üzerinde düşünmek gerekir. Öncelikle;
a. Hastalığı Vereni Unutmamalı
Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Mükâfaatın büyüklüğü belânın büyüklüğü ile (orantılıdır). Allah bir cemaati sevdi mi onları musebete müptela eder. Kim bundan razı olursa Allah da ondan razı olur, kim de razı olmazsa Allah da ondan razı olmaz.” (Tirmizi, Zühd 57, (2398).)
Mus’ab İbnu Sa’d, babası radıyallahu anh’tan naklediyor: “Der ki:
“Ey Allah’ın Resûlü! dedim, insanlardan kimler en çok belaya uğrar?”
“Peygamberler, sonra büyüklükte onlara ve bunlara yakın olanlar. Kişi diyaneti nisbetinde belaya maruz kalır. Kim dininde şiddetli ve sağlam olursa onun belası da şiddetli olur. Şayet dininde zayıflık varsa, Allah onu da diyaneti nispetinde imtihan eder. Bela kulun peşini bırakmaz. Ta ki o kul, hatasız olarak yeryüzünde yürüyünceye kadar.” (Tirmizi, Zühd 57, (2400))
Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Ümmü’s-Saib radıyallahu anhâ’nın yanına girdi ve: “Niye zangırdıyorsun/titriyorsun, neyin var?” dedi. Kadın: “Humma (sıtma)! Allah belasını versin!” dedi. Aleyhissalatu vesselam da: “Sakın hummaya sövme! Çünkü o, insanların hatalarını temizlemektedir, tıpkı körüğün demirdeki pislikleri temizlediği gibi!” buyurdular.”
b. Doğru Doktor Ve Tedavi Yöntemleri Bulmalı
c. İlaçlarını Zamanında Ve Uygun Dozda Kullanmalı
d. İyileşeceğine İnanmalı Ve Şifayı Sadece Allahtan Beklemeli
Esas ben hasta imişim
Bir zaman Cüneyd-i Bağdâdî’nin gözlerinde ağrı meydana geldi. Tabib çağırdılar, gelen tabib, hıristiyan idi. Muâyene edip; “Gözlerinize su değdirmeyeceksiniz.” dedi.
Cüneyd-i Bağdâdî; “Su değdirmesem nasıl abdest alırım?” deyince, tabib;
“Gözleriniz size lâzım ise su değdirmeyeceksiniz.” dedi.
Cüneyd-i Bağdâdî abdest alıp namaz kıldı ve namazdan sonra bir mikdâr uyudu. Uyandığında gözlerinde hiç ağrı kalmamıştı. O anda duyduğu ses; “Yâ Cüneyd! Sen bizim için gözlerini fedâ ettiğin için, biz de senden o ağrıyı aldık.” diyordu.
Bir zaman sonra Hristiyan tabib tekrar geldi. Baktı ki gözleri tamamen iyi olmuş. Hayret edip; “Nasıl yaptın da iyi oldu?” dedi.
Cüneyd-i Bağdâdî olanları anlatınca, Cüneyd-i Bağdâdî’nin elini öpüp îmân etti ve; “Esas ağrıyan göz sizinki değil benim gözlerim imiş. Hakikatleri göremiyen ben imişim” dedi.
e. Dua Edip Kuran Okumalı, İbadetlerini Gücü Yettiğince Yerine Getirmeli (Kör Adamın Sabah Namazı)
لَيْسَ عَلَى الْاَعْمٰى حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْاَعْرَجِ حَرَجٌ وَلَا عَلَى الْمَرٖيضِ حَرَجٌ
“Âmâya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. (Bunlara yapamayacakları görev yüklenmez; yapamadıklarından dolayı günahkâr olmazlar.)” (Nur 61)
“Sunnetin İcin Ya Rasulellah!” (Cemaat katılmak için şuur gerekir)
İki gozu kor olan bir zat vakit namazlarını cemaatle kılmaya ozen gosterir. Bir keresinde bu zat camiye giderken duser ve bası yaralanır. Eve donunce hanımı kendisine cıkısır. “Sen amasın evinde kıl! ”Ama hanımına soyle cevap verir: “Onun sunneti uğruna değil basım vucudum parcalansa az gelir.” Ama dusup yaralandığı gunun gecesinde Efendimizi ruyasında gorur. Efendimiz ona :“Hanımınla nicin munakasa ettin” diye sorar. Ama :“Sunnetin icin ya Rasulellah “diye cevap verir. Efendimiz amanın gozlerini sıvazlayıp goz nurunu iade eder. (Kursuden Gonullere Hikmet Pırıltıları, Mehmet ERGUN, S.18)
Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Bir kul, salih amel işlerken araya bir hastalık veya sefer girerek ameline mani olsa, Allah ona sıhhati yerinde ve mukim iken yapmakta olduğu salih amelin sevabını aynen yazar.” (Buhari, Cihad 134; Ebu Davud, Cenaiz 2, (3091).)
f. Hastalığından Allaha Sığınmalı ve sabredip mükafatını Allah’tan beklemeli
سَلُ اللّٰهَ الْعَفْوَ والْعَافِيَةَ فِى الدُّنْيَا والْاٰخِرَةِ
“ Allah’tan dünya ve ahiretiniz için af ve afiyet isteyiniz.” (İslam Nizamı, C.1)
“Allah’ı zikretmek muhakkak bir şifadır, insanları anmak ise bir hastalıktır.”
(Ramuz El Ehadis, C.1. H.no:1621)
Allah Teâlâ buyuruyor: «Kimin gözlerini alırım da sabreder ve karşılığını ancak Benden beklerse, onun için cennetten başka herhangi bir karşılığa razı olmam.» buyurdu. (Tirmizi, C.2. H.no:2401)
“Kulu hastalandığı zaman, Allah ona iki melek gönderip şöyle buyurur: ‘Bakın bakalım, ziyaretine gelenlere ne diyor?’ Eğer gelen ziyaretçilerine karşı, Allah’a hamdü senada bulunursa, (melekler) hemen durumu Allah’a (en iyi bildiği halde) bildirirler. Allah da şöyle buyurur: ‘Ben bu kulumun ruhunu alırsam, mutlaka onu cennetime koyacağım. Eğer şifa verip iyileştirirsem, ona etinden daha iyi bir et, kanından daha iyi bir kan vereceğim, üstelik bütün günahlarını da örtüp bağışlayacağım.’ ” (Rudani, C.2. H.no:2356)
g. Hastalığının günahlarının bir kısmına kefaret olduğunu düşünmeli ve Sabretmeli
مَا يُصِيبُ اْلمُسْلِمَ مِنْ نَصَبٍ وَ لاَ وَصَبٍ وَ لاَ هَمٍّ وَ لاَ حَزَنٍ وَ لاَ اَذًى حَتَّى الَّشوْكَةِ يُشَاكُهَا اِلاَّ كَفَرَ اللهُ بِهاَ مِنْ خَطَايَاهُ
“Mümin kişiye bir ağrı, bir yorgunluk, bir hastalık, bir üzüntü hatta küçük bir tasa hali isabet edecek olsa, bunlar müminin bir bölüm günahlarına kefâret olur” (Buhârî, Merda, 1. VII, 2. Müslim, Birr, 52)
h. Kendinden Daha Hasta Durumda Olanları Düşünmeli, Haline Şükretmeli,
Bir başımız ağrısa, burnumuz kanasa, dişimiz kırılsa, elimize diken batsa, çocuğumuzun dişi kanasa feryadı ve isyanı basarız.
Nice insanlar var, gözleri görmez, elleri tutmaz, dilleri konuşmaz, kulakları işirmez, böbrekleri çalışmaz, nefes alamaz, ayakları gitmez, mideleri yediklerini öğütmez, dişleri çiğnemez…
Haline şükret dostum beterin beteri var der eskiler.

“Sizden biriniz kendisine gelen bir sıkıntıdan dolayı ölümü iste¬mesin. Fakat “Ey Allah’ım hayat benim için hayırlı olduğu sürece be¬ni yaşat. Benim için ölüm daha hayırlı olduğu zaman da canımı al” desin. (Ebu Davud, C. H.no:3108)

“Haline Sukret Benim Gibi Yuk Altında Değilsin!”
Yolda kalmıs bir piyade: “Bu sahrada benden daha aciz kim var?” diye ağlıyordu. Yuk ceken esek onun sozunu isitti ve soyle dedi: “Hey akılsız ne var ki feleğin cevrinden sikayet ediyorsun? Yuru! Allah’ına sukret. Eseğe binmemissen, benim gibi yuk altında değilsin ya!” dedi. (Bostan Ve Gulistan, Seyh Sadi-i Sirazi, Ter: Kilisli Rıfat Bilge, Đstanbul,1984, s.265.)

KÖTÜRÜM ADAMIN ŞÜKRÜ VE İSA PEYGAMBER
İsa Aleyhisselam bir ağacın altında dua eden birini gördü. Dikkatlice baktığında adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise baras hastalığı olduğu anlaşılıyordu. Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi dua ediyordu:
“Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!..”
Hazret-i İsa kötürüm adama yaklaştı: “Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor? Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen?”
Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam dedi ki: “Efendi! Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple Onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükrediyorum.”
Hâlbuki dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde Onu tanıma sevinci, dilinde de Ona şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü nasip eylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor da: “Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun! Diye teşekkürden kendimi alamıyorum.”
Kafa gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu adama yaklaşan İsa aleyhisselam: “Ver şu elini öyle ise!” diyerek elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper. Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu görünce heyecanlanan adam:
“Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi Peygamber değil misin?” der.
İsa Peygamber: “Belli olmuyor mu ?” deyince: “Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil”, der.
Tebessüm eden Hz. İsa:“Sen hele bir ayağa kalkmayı dene!” Deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar.
Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:
“Ey Allahın Nebisi, sendeki bu mucizeler de Ondan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, Ona şükredeyim”, diyerek hemen yere iner, başını secdeye koyar ve der ki:
“Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak da lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl şükretmem gerekiyor bu eşsiz nimetler karşısında?”
Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa Aleyhisselamın elini öpmek isterler. Ama Allahın Nebisi işaret eder:
“Benim değil secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün!..”
Derler ki:“Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiç birimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık.”
Öyle ise, der, tefekkür edin, siz de düşünün. Sözünü şöyle bağlar Allahın Nebisi: “Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır!”

i. Allah’ın Sevdiği Kulları Çeşitli Hastalıklarla İmtihana Tabi Tuttuğunu Unutmamalı (kel, kör ve abraş hastalarının hikayesi)
Ebû Hureyre R.A Peygamber aleyhisselamın şöyle buyurduğunu anlatıyor:
İsrail oğullarından üç kişi vardı. Bunlardan biri abraş, biri kör, biri de kelidi. Allahü Teâlâ bunarı imtihan etmek istedi ve melek gönderdi.
Abraşa gelen melek: -En çok sevdiğin şey nedir? diye sordu.
Abraş. Güzel renk ve güzel deri ve Allah’ın benden insanların çirkin gördükleri gördükleri bu abraşlık hastalığını gidermesidir., dedi. Melek elini bir sürdü ve abraş kimsenin bu hastalığı gidip kendisine güzel bir renk ve on adet dişi deve verildi,
Melek:-Hangi malı daha çok seversin? diye sordu. Abraş:-Deve , yahut sığır diye cevap verdi. Bunun üzerine kendisine on adet dişi deve verildi. Melek:-Allah, bunları sana mübarek eylesin! dedi.
Sonra bu melek kel kimseye geldi ve: – En çok sevdiğin şey nedir? dedi.
Kel:-Güzel saç ve Allaü Teâlâ’nın, bende insanların çirkin gördüğü bu illeti gidermesi, diye cevap verdi. Melek kendisine elini sürdü ve o kimsenin kelliği kaybolup gitti, kendisine güzel saçlar verildi.
Melek:-En çok sevdiğin mal hangisidir? diye sordu.
Kel: -Sığır, dedi. Derhal kendisine yavrulamak üzere olan inekler verildi. Melek: -Allah , sana bunları mübarek etsin! dedi.
Melek daha sonra kör kimseye geldi ve: -En çok hangi şeyi seversin? diye sordu.
Kör: -Allah’ın gözlerimi iade etmesini, insanları görmeyi diye cevap verdi. Melek kendisini eli ile mesh etti ve Allah, o kimsenin gözlerini açtı.
Melek: -En çok sevdiğin mal nedir? Kör:-Koyun , diye cevap verdi. Kendisine yavrulayıcı koyun verildi.
Sonra, abraş ile kele verilen deve ile sığırlar üredi, körün de koyunları çoğaldı. Birinin bir vadiyi dolduran develeri, diğerinin bir dolusu inekleri, diğer birinin de bir vadiye sığmayan koyunları oldu.
Aradan bir müddet geçtikten sonra, melek abraşa, onun eski şekil ve suretinde gelip:
-Ben fakir bir adamım, dağları taşları aşıp geldim. Bugün Allah’tan başka bir yardım edenim yoktur. Önce Allah, sonra senden, sana bu güzel rengi, bu güzel deriyi ve bunca malı veren Zât’ın adına bana, yolculuğum sırasında faydalanabileceğim bir deve vermeni istiyorum, dedi.
Abraş:-Haklar çoktur, dedi ve bir şey vermedi.
Bunun üzerine melek kendisine: -Ben seni tanıyacak gibiyim ; sen insanların kendisinden nefret ettiği abraş kimse değil miydin? Sonra Allahü Teâlâ sana bu nimetleri ihsan etmişti, dedi.
Abraş:-Hayır , bu mal bana ecdadımdan kalmadır; dedi.
Melek:-Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, diye beddua etti. Hakikaten abraş eski çirkinliğine ve fakirliğine döndü.
Melek sonra kele, kelin eski şekil ve suretinde geldi. Buna da abraş kimseye dediklerini aynen tekrarladı. Kel de aynı abraş gibi karşılıkta bulundu ve o da bir şey vermedi.
Melek de yine:-Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline döndürsün, diye beddua etti ve o kimse eski kel haline fakir durumuna döndü.
Daha sonra melek köre onun eski sureti ve şekliyle geldi ve: -Ben muhtaç bir kimseyim, yolcuyum; yürürken dağları aştım. Bugün Allah’tan başka bir yardım edenim yok. Önce Allah, sonra senden, gözlerini açan zat’ın adına yolculuğum sırasında istifade edeceğim bir koyun vermeni isterim, dedi.
Eski kör: -Ben önceden kör idim. Allah gözlerimi açtı. Bunlardan dilediğini al, dilediğini bırak, diye cevap verdi. Allah için almak istediğin şeyi vermek hususunda Allah’a yemin ederim ki, sana zorluk çıkartmam, dedi.
Bunun üzerine melek: -Malın senin olsun; üçünüz de ilahî imtihana tutuldunuz. Allahü Teâlâ senden râzı oldu, fakat iki arkadaşın abraş ile kelden razı olmayıp onları cezalandırdı, dedi. (Buhari, Müslim)
7. Hasta Yakınlarının Hastalara Karşı Tutum Ve Davranışları Nasıl Olmalıdır?
a. Hastaya Hoş Ve Güzel Muamelede Bulunmalı
b. Kendini Hastanın Yerine Koyarak Hareket Etmeli
c. Hastanın Bulunduğu Odanın Cennete Açılan Bir Kapısının Olduğunu Bilmeli
d. Hastanın Duasını Almalı
e. Melekler Hastanın Bulunduğu Yerde Hastaya Dua Ederler
f. Allah Hasta Vesilesiyle Yakınlarını İmtihan Ediyor
g. Hastanın Yanında Hayır Konuşmalı, Dua Etmeli
h. İbadetlerine Yardımcı Olmalı
i. Sabretmeli
Kim bir Müslümanın sıkıntısını giderirse…
Kim bir Müslümanın ihtiyacını görürse…
Müminlerin müminlere karşı nasıl davranması gerektiğini dile getirirken hasta ziyaretine ayrı bir önem vermiştir.
“Yeryüzündeki varlıklara merhamet ve şefkat ediniz ki Allah da size merhamet etsin.” (Keşfü’l-Hafa, I, 109)
Ebû Hureyre ve îbn Abbâs: Resûlullah (s.a.v.) bize bir hutbe îrâd ettiler. (Konuşması içerisinde şu ifadelere de yer verdi): “Kim bir hastayı ziyaret ederse, evine dönünceye kadar attığı her adım için kendisine yetmiş bin hasene yazılır ve yetmiş bin günah silinir. O kişi yetmiş bin derece yükseltilir ve kıyamet gününe kadar onu ziyaret eden ve ona istiğfarda bulunan yetmiş bin melek verilir. Kim de bir hastanın bir gün ve bir gece hizmetini görürse Allah Teâlâ onu Halil İbrahim ile haşreder ve sıratı şimşek hızında geçmesini bahşeder. Kim de bir hastanın ihtiyacı için koşuşturursa annesinden doğduğu günkü gibi bütün günahlarından sıyrılır.” Ensâr’dan bir zât şöyle dedi: “Şayet hasta, yakını ya da ailesinden biri ise?” Şöyle buyurdu: “Yakınının ihtiyacını görmek üzere koşuşturan kimseden daha büyük ecir sahibi kim olabilir?!” (El-Metalib ul-Aliye, C.2. H.no:2435)
8. Hasta Ziyaretinin Önemi Nedir? Hasta Ziyaretinde Nelere Dikkat Etmeliyiz?
Hasta olan kişi her zaman ziyarete, ilgi ve desteğe muhtaçtır. Hastaları sık sık arayıp bulmak, sıkıntılarını gidermek, hiç olmazsa güler yüz göstermek, onlarla konuşmak, teselli vermek çok önemlidir. Kısa bir süre de olsa sıkıntı ve üzüntülerini hafifletmiş olur.
…Hastalık hali, bütünüyle insan duygu ve davranışlarını etkileyen, dolayısıyla farklı tepkiler vermesine sebep olan fevkalâde zor bir durumdur. En basitinden en ağırına kadar hastalıklar, insan psikolojisini – şu veya bu oranda ama mutlaka- etkiler. Bu sebeple de hasta, sağlığında üzerinde durmadığı konulara ilgi duyar; iyi günlerindeki akraba ve dostlarını yanında görmek ister. Nitekim “dostla buluşmak, hastaya şifâdır (likâü’l-halîl, şifâü’l-alîl)” denilmiştir. Hatta sağlığında arayıp sormadığı kişilerin bile kendisini ziyaret edip hal-hatır sormasını bekler. Gelmezlerse kızar, üzülür. Mevsimi olup olmadığını düşünmeden temin edilmesi güç ve hatta imkânsız birtakım yiyecekler içecekler ister. Hasılı hasta, İmam Yûsuf’un dediği gibi, “idare edilmesi gerekli” bir kişidir.
Sağlıklı bir toplum yapısı oluşturmak ve beşeri ilişkileri en mükemmel şekilde düzenlemek isteyen yüce dinimiz, mü’minleri, bu konularda eğitime tâbi tutmuştur. Onları iyi gün dostu olmaya değil, daha çok kötü gün dostu olmaya teşvik etmiştir. Hasta ziyaretinin değeri ve konuya ait büyük teşvikin anlamı buradan kaynaklanmaktadır. Halkımızın ifadesiyle “binbir türlü hali” olan dünya hayatının her safhasında mü’mince davranmak, İslâm toplum yapısının hem dinamizmi hem de ayrıcalığıdır… (Riyyazü’s Salihin C.4, S.495’ten alıntıdır.)
a. Ziyaretin Hükmü
اَطْعِمُوا الْجَائِعَ وَعُودُوا الْمَرِيضَ “Açları doyurun, hastaları ziyaret edin” (Buhârî, Merdâ, 4)
Hasta ziyareti (iyâdet-i marîz), hastanın hal ve hatırını sormak, gönlünü almak ve gücü yettiğince ihtiyaçlarını karşılamak demektir. Bu çerçevede hasta ziyareti müekked sünnettir. Vâcip olduğu görüşünde olan âlimler de bulunmaktadır. Bir hastayı, bulunduğu yerleşim biriminde hiç kimse ziyaret etmez ve ihtiyaçlarını karşılamazsa, orada yaşayan bütün müslümanlar bundan sorumlu olur . Böylelikle tıpkı aç olanı doyurmak ve esiri esaretten kurtarmak gibi hasta ziyareti de farz-ı kifâye hükmünü alır.
b. Hastayı Ziyaret Allahı Ziyarettir
إنَّ الله عزَّ وجل يَقُولُ يَوْمَ القيَامَة : « يَا ابْنَ آدَمَ مَرضْتُ فَلَم تَعُدْني ، قال : ياربِّ كَيْفَ أعُودُكَ وأنْتَ رَبُّ العَالَمين ؟ قال : أمَا عَلْمتَ أنَّ عَبْدي فُلاَناً مَرِضَ فَلَمْ تَعُدْهُ ، أمَا عَلمتَ أنَّك لو عُدْته لوجدتني عنده ؟
Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“ Allah Teâlâ kıyâmet gününde şöyle buyurur: -“Ey âdemoğlu! Hastalandım, beni ziyaret etmedin”. Âdemoğlu: – Sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl ziyaret edebilirdim? der. Allah Teâlâ:
– “Falan kulum hastalandı, ziyaretine gitmedin. Onu ziyaret etseydin, beni onun yanında bulurdun. Bunu bilmiyor musun?…” (Riyyazü’s Salihin C.4, Hadis:898; Müslim, Birr 43)
c. Müslümanın Müslüman Üzerindeki Haklarındandır
حقُّ الْمُسْلمِ عَلَى الْمُسْلِمِ خمسٌ : رَدُّ السَّلامِ ، وَعِيَادَةُ الْمرِيضَ ، واتِّبَاعُ الْجنَائِزِ ، وإِجابة الدَّعوةِ ، وتَشمِيت العْاطِسِ
“Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir: Selamına karşılık vermek, Hastalandığında ziyaret etmek, Öldüğünde cenazesine katılmak, Davet ettiği zaman davetine icabet etmek, Aksırdığı zaman Allah’tan rahmet dilemek.”
d. Meleklerin duasına mazhar olmaktır
Saîd İbni Ifâka diyor ki, Hz. Ali bir sabah elimi tuttu, “Haydi seninle Hasan’ı ziyaret edelim” dedi, gittik. Ebû Mûsâ’yı hastanın yanında bulduk. Hz. Ali ona; – Ey Ebû Mûsâ! Hastayı ziyaret niyetiyle mi yoksa şöyle bir uğrayıvermiş olmak için mi geldin? diye sordu. Ebû Mûsâ:
“Hastayı ziyaret için geldim” dedi. Bunun üzerine Hz. Ali, Resûlullah’tan bu hadisi duyduğunu orada Ebû Mûsa’ya müjdeledi.
ما من مسلم يعود مسلماً غدوة إلا صلى عليه سبعون ألف ملك حتى يمسي ، وإن عاده عشيةً إلا صلى عليه سبعون ألف ملكٍ حتى يصبح ، وكان له خريف في الجنة »
Ali radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim demiştir:
“Bir müslüman, hasta olan bir müslüman kardeşini sabahleyin ziyarete giderse, yetmiş bin melek akşama kadar ona rahmet okur. Eğer akşamleyin ziyaret ederse, yetmiş bin melek onun için sabaha kadar istiğfar eder. Ve o kişi için cennette toplanmış meyveler de vardır.” (Riyyazü’s Salihin C.4, Hadis:901; Tirmizî, Cenâiz 2.)
Bir insanın bir melek ordusunun duasına mazhar olması büyük bir bahtiyarlıktır. Eğer bu bahtiyarlık hasta bir Müslümanı ziyaret edip halini hatırını sormak, elinden geliyorsa ihtiyaçlarını gidermek suretiyle temin ediliyorsa, artık bu iş ihmal edilebilir mi?
e. Cennet Bahçesinden Gıdalanmaktır
عَائِدُ الْمَرِيضِ فِي مَخْرَفَةِ الْجَنَّةِ حَتَّى يَرْجِعَ
Sevbân radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir müslüman, hasta bir müslüman kardeşini ziyarete gittiğinde, dönünceye kadar cennet hurfesi içindedir.”
“Ey Allah’ın elçisi, cennet hurfesi nedir?” dediler. Resûl-i Ekrem;- “Cennet yemişidir,” buyurdu. .” (Riyyazü’s Salihin C.4, Hadis:900, S.501)
Hasta ziyaretine giden kişinin kazandığı sevap ile bahçeden meyve toplayan kişinin topladığı yemişler birbirine benzetilmiş olmaktadır. Bir hastayı ziyaret etmek demek, cennette meyve toplar gibi sevap toplamak demektir.

f. Hastaya Dua Etmeli Ve İyi Şeyler Söylemeli
أَسْأَلُ اللَّه الْعَظِيمَ رَبَّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ أَنْ يَشفِيَك
İbni Abbas radıyallahu anhumâ’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“ Kim, henüz eceli gelmemiş bir hastayı ziyaret eder de onun başucunda yedi kere; “ büyük arşın sahibi yüce Allah’dan seni iyi etmesini dilerim” diye dua ederse, Allah o hastayı iyi eder.” (Riyyazü’s Salihin C.4, Hadis:907, S.514; Ebû Dâvûd, Cenâiz 8; Tirmizî, Tıb 32)
اللَّهُمَّ رَبَّ النَّاسِ ، مُذْهِبَ البَأسِ ، اشْفِ أَنتَ الشَّافي ، لا شافي إِلاَّ أَنْتَ ، شِفاءً لا يُغادِر سَقَماً .
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, (talebesi) Sâbit’e -Allah ona rahmet etsin-
– Sana, Hz. Peygamber’in hastaya okuduğu duayı okuyayım mı? diye sordu. Sâbit de:
– Oku!. dedi. Bunun üzerine Enes şu duayı okudu:
“Ey insanların, ıstırabları gideren Rabbi, Allahım! Senden başka şifa verecek yoktur. Buna, hiçbir iz bırakmayacak şekilde şifa ver; şifa veren ancak sensin.” (Riyyazü’s Salihin C.4, Hadis:905, S.508;Buhârî, Tıb 38,40
Cebrail’de bir keresinde efendimize gelmiş, hasta olduğunu görünce ona dua etmiştir.
يَا مُحَمدُ اشْتَكَيْتَ ؟ قال : « نَعَمْ » قال : بِسْمِ اللَّهِ أَرْقِيكَ ، مِنْ كُلِّ شَيْءٍ يُؤْذِيكَ، مِنْ شَرِّ كُلِّ نَفْسٍ أَوْ عيْنِ حَاسِدٍ ، اللَّهُ يشْفِيك ، بِسْمِ اللَّهِ أَرْقِيكَ » رواه مسلم .
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Cebrâil aleyhisselâm, Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek:
– Ey Muhammed, hasta mısın? diye sordu. Hz. Peygamber de:
– Evet, dedi. Cebrâil aleyhisselâm:
– Allah’ın ismiyle seni rahatsız eden her şeyden sana okurum. Her nefsin veya hasetçi her gözün şerrinden Allah sana şifâ versin. Allah’ın adıyla sana okurum” diye dua etti. (Riyyazü’s Salihin C.4, Hadis:910, S.517)
إذادخلتم علىال مريض فنفسوا له فىأجله فإن ذالك لايردشيأويطيب نفسه
“Bir hastanın yanına vardığınız zaman, ona eceli hakkında üzüntü veren düşünceyi giderin. Sizin bu davranışınız, kaderden hiçbir şeyi geri döndürmezse de onun ruhunu hoş eder.”
g. Hastayı Yakınlarından Da Sormalı
İbni Abbas radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre, Ali İbni Ebû Tâlib radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefat ettiği hastalığı zamanında yanından çıktı. Sahâbîler:
Ey Ebü’l-Hasan! Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem nasıl oldu, geceyi nasıl geçirdi ? dediler. O da:
– Allah’a hamdolsun, hastalığı atlattı! dedi.

9. Hasta ziyaretinde uyulması gereken bir takım kurallar vardır. Bunları nasıl sıralamak mümkündür?
 Ziyaret için uygun bir zaman seçip, Hasta evinde ise izin alınarak ve selâm verilerek; Hastanede ise ziyaret saatlerinde ziyaret edilmelidir.
 Hastaya sağlık ve şifa dileğinde bulunup, iyi ve moral verici sözler söylemeliyiz.“Hastanın yanına girdiğiniz zaman iyileşeceğini söyleyiniz.” (Tirmizi, Tıp)
 Özürlü, engelli ve hasta insanlara itibar ve iltifat etmek, onlara değer vermek, söz ve davranışla onları onure etmek onların morallerinin iyileşmesine katkı sağlayacaktır
 Peygamberimiz ziyaretlerinde hastaları teselli ederken şöyle buyurduğu: “İnşallah bu hastalık günahlarına kefarettir.” (Buhari, Menakıp, Merda, 10) gibi bizlerde söylemeliyiz.
 Hasta ziyaretlerimizi kısa tutmalı, Hastayı bir anda çok kişi ziyaret etmemeli, Hastayı üzecek, moralini bozacak ve onu yoracak söz ve davranışlardan sakınmalıyız. Hasta ziyaretinde, yanında gürültü etmemek ve az oturmak sünnettendir. Peygamber (s.a.v.), hastayken yanında sesli konuşup ihtilâfa düşenlere: “Haydi yanımdan kalkıp gidin!” buyurmuştur.
(Rudani, C.2. H.no:2379)
 Bulaşıcı bir hastalığı olanların hasta ziyareti yapmaması; doktoru tarafından ziyaretinde sakınca görülen hastaların ziyaret edilmemesi gerekir.
 Hastaya dua etmeliyiz. Hz. Aişe validemizin bildirdiğine göre Peygamberimiz (s.a.s.); aile fertlerinden biri hastalandığı zaman sağ eliyle hastayı sıvazlayıp; “Ey bütün insanların Rabbi olan Allahım! Bu hastanın ıstırabını gider ve ona şifa ver. Şifayı veren ancak Sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Bu hastaya öyle bir şifa ver ki, onda hiçbir hastalık izi kalmasın.” diye dua etmiştir. (Buharî, Merdâ, 20)
 Hastaların Tedavilerinde onlara Yardımcı Olmalıyız. Zayıfların, düşkünlerin, fakir ve yoksulların gerçek dostu ve hâmisi olan Peygamberimiz engellilere yapılacak her türlü yardım ve desteğin bir sadaka olduğunu bildirmiştir. Peygamberimiz “Kişi başkasının yardımında bulundukça Allah da ona yardım eder.” (Riyazüs Salihin Tercemesi, I, 254)
 Hasta ölüm yatağına düşmüş ise, ona duyurmak için yanında kelime-i şehadet telkin etmeliyiz. (Buhârî, İsti’zân, 29) Peygamberimiz, “Kim, ‘lâ ilâhe illallah’ tevhit kelimesini bilerek ölürsü cennete girer” buyurmuştur. (Müslim, İman, 43 )
 Hasta uzakta ise veya gidilip ziyaret edilemiyorsa, kişi, mektup, telefon gibi haberleşme araçları ile selâm, sağlık ve şifa dilekleri iletilerek bu görev yerine getirmeliyiz.

10. Hz. Peygamberin Hasta Ziyaretlerindeki Tavrı Nasıldı?
Peygamber efendimiz etrafında bulunan, duyduğu hastaları ziyaret eder, elinden geldiğince ihtiyaçlarını görür, güzel söz ve dua eder, hastalıklarının günahlarına kefaret olacağını bildirerek rahatlamalarını sağlar, elinden gelenler için tükürüğü ile toprağı ıslatarak şifa olmasını diler, bazı hastalara kuran okumalarını tavsiye ederdi. Ashabı kiramın hasta ziyaret etmesini teşvik ederek yalnız kalmamalarını sağlardı.
Peygamberimiz hastayı ziyaret ettiğinde onu teselli eder ve onun için niyazda bulunarak “İnşallah iyileşeceksin” (Riyazüs Salihin Tercemesi, II, 769) der. Çünkü o insanlara karşı çok hassas, şefkatli ve merhametliydi. Kur’an-ı Kerim
عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُم بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُوفٌ رَّحِيمٌ
“Sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O size çok düşkün ve müminlere karşı çok şefkatlidir. (Tevbe, 9/128) Onun bu düşkünlüğü müminlerin sıkıntılı ve hastalıklı zamanlarında daha çok artmıştır. Hastaları ziyaret ederken şefkatli ve nazik davranışı bütün müminler için örnek teşkil etmiştir.
اللَّهُمَّ ربَّ النَّاسِ ، أَذْهِب الْبَأسَ ، واشْفِ ، أَنْتَ الشَّافي لا شِفَاءَ إِلاَّ شِفَاؤُكَ ، شِفاءً لا يُغَادِرُ سقَماً
Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, aile fertlerinden biri hastalanınca, sağ eliyle hastayı sıvazlar ve şöyle dua buyururdu:
“Bütün insanların rabbı olan Allahım! Bunun ıstırabını giderip, şifa ver. Şifayı veren ancak sensin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Buna, hiçbir hastalık izi bırakmayacak şekilde şifa ihsan et!” (Buhârî, Merdâ 20, Riyyazü’s Salihin C.4, Hadis:904, S.508)
İbni Abbâs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem, hasta bir bedevîyi ziyaret etti. Her hastayı ziyaret ettiğinde yaptığı gibi ona da, “Geçmiş olsun, hastalığın günahlarına keffâret olur inşallah” buyurdu. (Riyyazü’s Salihin C.4, Hadis:909, S.517)

“Hilal’i Yattığı Yerde Gormek İstiyorum Hasta Ziyaretinden Rabbimin Vereceği Ecre Mani Olmayınız!”
Ashaptan deve bakıcılığı ile gecinen Hilal (r.a) hastalanmıstı. Hz. Peygamber (s.a.v) onu ziyarete gider. Fakat Hz. Hilal’in yattığı yer, deve ahırının bir kosesi olduğundan Efendimizin oraya girmesini istemediler. Hz. Peygamber, “Hilal’i yattığı yerde gormek istiyorum. Hasta ziyaretinden rabbimin vereceği ecre mani olmayınız!” diyerek Hilal’i yattığı yerde ziyaret eder ve gönlüne ihsan ve sürur buyurur.( Arifler Bahcesi, M. Sefer Uygun, Erenler Matbaası, İstanbul, 1973, s.19)

Yahudi çocuğu ziyaret etmesi ve islama daveti
Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in hizmetinde bulunan yahudi bir çocuk vardı. Bir gün hastalandı. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onu ziyarete gitti, başucuna oturdu ve ona:
– “Müslüman ol!” buyurdu. Çocuk, düşüncesini öğrenmek için, yanında bulunan babasının yüzüne baktı. Babası: – Ebü’l-Kâsım’ın çağrısına uy, dedi. Çocuk da Müslüman oldu.
Bunun üzerine Hz. Peygamber:“Şu yavrucağı cehennemden kurtaran Allah’a hamdolsun” diyerek dışarı çıktı. (Riyyazü’s Salihin C.4, Hadis:902, S.504)
Selman-ı Farisi’yi ziyaret etmesi
Peygamberimiz (SAV), Selman-ı Farisi (RA)’ın hastalığında geçmiş olsun demeye varmış ve ona: “Hasta yatağında senin için üç haslet; Rabbini hatırlama ve hatalardan soyunup geçmiş günahlarına kefaret olma imkânı vardır. Bir de hastanın duası, kabul olunması vadolunmuştur. Gücünün yettiği kadar Allah’a dua et.” buyurmuştur.
Sa’d b. Ebi Vakkas’ı ziyaret etmesi
Peygamberimiz (SAV), veda haccı yılı, şiddetli bir hastalığa tutulan Sa’d b. Ebi Vakkas’ın sık sık ziyaretine gitmiştir.
«اللَّهُمَّ اشْفِ سعْداً ، اللَّهُمَّ اشْفِ سَعْداً ، اللَّهُمْ اشْفِ سَعداً »
Sa’d İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi: Hastalığımda Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem beni ziyarete geldi ve üç defa: “Rabbim, Sa’d’ı iyileştir” diye dua buyurdu. (Riyyazü’s Salihin C.4, Hadis:906, S.510)

11. Hastalığına dayanamayıp intihar etmek mümkün müdür? Ötenazi uygulamak caiz midir?
12. Organ nakli caiz midir?
13. Estetik yaptırmak caiz midir?
14. Hamile bir kadın sakat doğacağı doktorlar tarafından belirtilen çocuğunu aldırabilir mi?
15. Engelli olmak Allah’ın takdiri ve kader midir?

Written by İdris YAVUZYİĞİT

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir