
Fetva Usulü
FETVA
Fetva önemli bir sorumluluktur.
Bilgi birikimi, usül bilgisi ve konu hakimiyeti gerektirir.
Fetva verirken “Kitap ve Sünnet’e uyma” hassâsiyetini yitirerek “kitabına uydurma” arayışına giren her insan iki cihan saadetini kaybetmeye mahkum olur.
“Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder.” şeklinde halkımızın diline yerleşmiş olan ve ulu orta din pazarcılarını da kapsayan ifadeyi her an, her yerde, iki kitap okumayı ilim ve kendini âlim sanan, kahvede, çarşıda, pazarda, ayaküstü muhabbetlerinde, dedikodu meclislerinde, günah pazarlanan mekanlarda… keyfi fetva veren herkesin düşünmesi gerekir..
Günümüzde doğru fetva verenler olacağı gibi yanlış fetva verenler de mutlaka bulunacaktır. Mükellefe düşen sorduğu konuda araştırma yapmasıdır. Fetva verenin neye, kime, hangi delillerle fetva vermiş bakacak ve vicdan muhasebesi yapacaktır.
Her fetvanın bir usul ve adabı vardır.
Alimlerimiz derler ki “Usul bilmeyenin Fetvasına itibar edilmez”
Vâbısa b. Mabed adındaki bir sahabî diyor ki, Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e gittim buyurdu ki; “iyilikten ve günahtan sormak için mi geldin?”
Evet, dedim.
Parmaklarını bir araya getirerek göğsüne vurdu ve üç kere şöyle dedi:
“Nefsine danış, kalbine danış Vâbısa İyilik, nefsin yatıştığı, kalbin yatıştığı şeydir. Günah da içe dokunan ve göğüste tereddüt doğuran şeydir. İsterse insanlar sana fetva vermiş, yaptığını uygun bulmuş olsunlar.”
(Sünen-i Dârimî, Büyû’, 2; Ahmed b. Hanbel, 4/228)